Eninde sonunda çoğumuz Tip 2 şeker hastalığına kapılıyor sanki. Uzun yaşamanın bedeli mi? Ben de öyle sanıyordum!
Meğer yediğimiz gıdalar bize uygun değilmiş – karbohidratı zengin gıdalar (un, mısır veya pirinçle yapılan herşey) vücutta hemen şekere dönüşürmüş ve bu kadar fazla şeker vücudun işleme kapasitesini aşıp onu zehirlemeye başlarmış! Yıllarca ekmeği, tatlıları pilavı yedikten sonra vücut iflas edermiş!
Ben iki senedir uğraşıyorum bu hastalıkla, dünya kadar kitap makale vs okudum ve araştırmalarımdan size bahsetmek istiyorum. Doktor değilim (ama keşki olsaymışım)!
İki sene önce teşhis konduğunda “şunları az ye, şunları yap, ve her öğünden önce şu iğneyi yap” diye talimatlar verildi. Bunları harfiyen yaptım. Sürekli şekerimi kontrol ettim, bazen çok düştü (fazla ilaç yapmışım) terlemeler titremeler geçirdim, bazen çok fırladı, tekrar iğne yaptım, yürüyüşe çıktım ve bol su içtim. Hep yanımda şekerimi tekrar yükseltebilmek için şekerler taşıdım. Artık hepsini bırakabildim!
Şu anda kendime “şekeri yendim” diyorum. Ne ilaç alıyorum, kendime iğne yapmayı da bıraktım, ama kan şekerim hep düzgün seviyelerde. Hiç fazla inmiyor, bütün gün aç kalsam bile! Yemek yiyorum yine artmıyor, enerjim çok iyi durumda, hep tokum çok az acıkıyorum.
Bu yazıda okuyacaklarınız hep benim bir yerlerden öğrenip kendi üstümde denediklerimden veya kendi keşfettiklerimden oluşuyor. Sizlerle bunları hiçbir kar amacı gütmeden paylaşmak istedim. Düşüncelerinizi daima beklerim. Hem bu sayfaya kayıt olun hem de lütfen düşüncelerinizi yazın, reklamları da tıklarsanız sevinirim. Bu sayfayı sürekli güncellemeyi düşünüyorum lütfen arada tekrar ziyaret edin!
Sanırım önce vücudun nasıl şeker/karbohidratı hazmettiğinden bahsetmeliyim:
Pankreasımız, resimdeki sarı şey, vücudun kan şekeri seviyesine çok hassas olan minik bir organımızdır. Şeker seviyesi artınca veya beyinden komut gelince içindeki özel hücreler, insülin isminde bir hormon salgılıyor. İnsülin de kanla birlikte her yere dağılıyor. Bunun amacı da tüm vücut hücrelerine bir sinyal göndermek: Şekeri içinize alın ki kandaki dolaşan şeker düşsün! Sinyali alan tüm vücut bunu yapıyor – hücreler açılıyor, şeker içlerine giriyor.. Kanda dolaşan serbest şeker azalıyor.
Herkesin şekeri birşeyler yedikten sonra yükselir, sonra da iner. Ama bir an geliyor artık kontrolsüz yükseliyor ve yüksek kalıyor. Buna mani olmak için metformin ana maddeli bir ilaç veriyorlar size, bir süre sonra o da kesmiyor ve doktor sizi insüline başlatıyor, iğnesi nasıl yapılır vs anlatıyor. Ve sizi sonsuz sürecek bir lunapark trenine bindiriyorlar. Şeker bir yukarı bir aşağı; Aynen trendeymişsiniz gibi hem yukarı çıkması hem aşağı inmesi sizi heyecanlandıracak ve korkutacak.
Aslında zavallı vücut 10 yıl öncesinden uyarı vermeye başlıyor ama biz aldırmıyoruz. Sabah kalkınca şekerinizi ölçüyorsunuz 100 ün üstünde çıkıyor mesela. Hayallah diyip kahvaltıya iniyoruz. 10 sene sonra bulanık görme olabiliyor veya durduramadığınız bir tatlı yeme ve tatlı içecek içme arzunuz oluyor. Veya belki daha kötü bir haber alıyorsunuz doktordan; kalbiniz, böbreğiniz tekliyor yada ayaklarınızda geçmeyen yaralar oluşuyor hatta aile fertleri neden böyle aniden parladığınızı neden herşeye kızdığınızı merak eder oluyorlar! Bana “aman bir sorunum var” dedirten şey şu markette satılan bol şekerli tanecikli portakal suyu oldu. İçiyordum, bir bardak daha canım istiyordu. Sonsuz içebilirdim onu!
İki sene bu trendeydim, yukarı aşağı hopladım durdum. Bu arada hastalığı ve pankreasımıza neler olduğunu neden yeterince insülin üretmediğini araştırıp durdum.
Birçok gıdada karbohidrat var. Ama nişastasız sebzelerde bu oran düşük (yani patates/mısır hariç). Onları yemekte bir sakınca yok. Ama diğerlerinden uzak durmalı
Meğerse kabahat bizdeymiş! Vücudumuz aslında şekerli veya karbohidratlı gıdalar için yaratılmamış! Yediğimiz tüm unlu gıdalar (maalesef tüm unlu gıdalar — tam buğdaylı ve en “saman gibi” olanlar dahil) tüm pirinçli şeyler, mısır, patates, makarna gibi şeyler yer yemez hemen şekere dönüşüyor. Bazı şeyler ise zaten direk şeker – çoğu meyve gibi!
Eskiden iyiymiş – arada bir gelen karbohidratı vücut enerji olarak kullanır ve bitirirmiş. Ama artık öyle değil – hem dağdan dağa yürüyüp yiyecek aramıyoruz, hem de ucuz ve dayanıklı diye nereye gitsek bize karbohidratlı birşey satmaya çalışıyorlar. Benzin istasyonlarına bir bakın n’olur – kaç tane sağlıklı gıda görebileceksiniz raflarda? Niye hep kurabiye, çikolata? Bunlar dayanıklı da ondan – fabrikada bir alet bunları fışkırttıktan sonra içine azot basıp aylarca bozulmadan durabilecek jelatine sarıyorlar. Üretimi de zaten ucuz ve sınırsız. Kar marjı yüksek yani.
Yağ hücreleri kilo alınca şişer, verince sönerler
Eskiden böyle gıdalar yoktu, arada bir meyve veya ekmek yiyince sorun olmuyordu.
Peki şimdi ne oluyor? Siz o hamburgeri elinize alınca beynimiz pankreasa uyarı gönderiyor – üretimi arttır (ilginç bir nokta: Beynimiz aynı sinyali tatlı içecekler için göndermiyor – herhalde tatlı içecekler vucut için yeni bir sorun?) — Üretimi arttır ki hücreler hemen kana karışacak o ekmekteki şekeri emsinler. Diyelim ki o gün kahvaltıda da 2 dilim ekmek yediniz – biri reçelli. Yani sabah da aynı şey olmuştu. Ancak ne hücrelerin sonsuz şeker emme kapasitesi ne de pankreasın sonsuz üretme yeteneği var. Hem zaten hücreler bu şekeri emdikten sonra ne yapacaklar? Zaten ihtiyaç fazlası bu kadar şeker! Bu birikme vücudu zehirliyor işte.
Bu insülin sinyalinin bir kötü yönü daha var: Biz tatlı/karbohidratlı birşey yediğimizde üretilen insülin, tüm vücuttaki yağ hücrelerine de gidiyor. Onlar ne yapıyor insülin görünce? Depolama! Madem fazla şeker var ortalıkta, yağ hücreleri de şişerek bu fazla şekeri içlerine hapsediyorlar. (“Su içsem yarıyor” diyenlere ne kadar çok meyve veya ekmek yediklerini sorun. Bir meyvede bile dünya kadar enerji var!).
Bir süre sonra ya pankreas yeterince üretemiyor veya üretse de hücreler öyle bir şekere doymuş ki, artık aldırmıyorlar olaya! Böyle olunca zarar vermeye başlıyor kendisine – hem pankreastaki hücreler kanda dolaşıp duran şeker yüzünden ölmeye başlıyorlar (kan şekeri 140ın üstüne çıkınca) hem de TÜM organlar, sinirler, damarlar zarar görüyorlar. Pankreas zayıfladıkça da durum kötülüyor, artık o kadar insülin de üretemiyor.
Yani beynimize ve dilimize tatlı gelen şeyler aslında bize zararlı! Kültürel olarak sevmeyi öğrendiğimiz birçok şey maalesef bize zarar veriyor. Veya “azı karar çoğu zarar” türünden birşey bu – ama “azı” dediğimiz bizim sandığınızdan çok daha az aslında!
Olması gereken piramid. En üsttekilerden çok az yiyin: Tahıllar,Meyveler,Nişastalı sebzeler. Krema,Tereyağ,Yağlar altında. Fındık fıstık bir altta-nişastasız sebzelerle birlikte. Yumurta/Peyniri, Et,Balık,Kabuklu Deniz hayvanları ve tavuk izliyor.
Doktorlar ve diyetisyenlerde de sorun var bence — size “günde 2 dilim ekmek yiyin, çayınıza tatlandırıcı koyun, bir meyveden fazla yemeyin, bir öğünden fazla tahıllı gıda tüketmeyin” gibi birşeyler diyecekler – ve tabi “şu ilaçları ölünceye kadar kullanın” da demek zorundalar.
Bence bunlar bile çok fazla – hiçbirini yemezseniz daha da iyi! Hatta yemeyin görün şekeriniz ne yapacak — tabi düşecek! Vücuda fazla şeker girmezse mecburen kanınızdaki şeker de düşecek!
“EE o zaman enerjisiz kalmaz mıyız?”
Vücudun koruması var bu konuda – ki zaten eskiden hep bu sistemi kullanırmış; Yeterince şeker yoksa ortalıkta, vücut depoladığı yağları çıkarıp onları enerjiye çeviriyor kullanıyor. Buna ketoz deniyor ve komple zararsız hatta doğal bir işlem. Evet bu yağ yendiği zaman kilo da veriyoruz!
Bir yerden başlayın — az karbohidratlı bir yemek yiyin sonra şekerinizi kontrol edin. Çok düşük çıkacak – hele ilaç aldıysanız yemekten önce, tehlikeli şekilde düşebilir. Bir sonraki öğüne kendinizi hazırlayın — daha az ilaç, yine az karbohidrat. Bunun tekrarlayıp durun, göreceksiniz gittikçe ilacı azaltacaksınız. Birkaç hafta sonra ilacı sıfıra indirebileceksiniz!
Bende Şeker Var mı?
Bakmadan birşey diyemem ama çok makul fiyatlara herhangi bir eczaneden bir şeker ölçüm seti alabilirsiniz. Sabah henüz birşey yememişken bakın şekerinize: 100 veya üstünde olmaması lazım. Üstündeyse hoş geldiniz ve sağlığınıza yeniden kavuşmanız için çalışmaya kolayca başlayabilirsiniz!
Neler yemeyelim?
Aslında Karatay haklıydı – o da zaten Ketojenik diyet tavsiye ediyor. Keto diyeti tam olarak bunu söylüyor: “Bizi şişmanlatan sağlıksız kılan karbohidrat ve şekerdir.” Onun dışında hemen herşey serbest! Neler yemeli neler yememeli konusunu isterseniz bunu anlatan sitelere bırakalım. Google’da bir arama yapın “Keto diyeti” diye, sonra gözünüze ilişen bir siteyi seçin ve okuyun.
Özetle Kaçınmanız Gerekenlerden bir demet:
%1000 doğal Bal – tamam doğal bir şeker ama yine de şeker.
Hiç Şeker Katılmadan Hazırlanmış Fatma Nine’nin Reçeli – şeker zaten meyvenin kendisinde var. Eklemesek ne olur?
Hamur işi – karbohidrat. İçinde un varsa kaçının
Meyveler – Maalesef bol şekerli. Ekşi olsalar bile mi? Evet! Limonda bile şeker var!
Pilav, Bulgur, Makarna – maalesef hepsi zararlı
Patates – karbohidrat. Onun yerine karnıbahar kullanabilirsiniz birçok yerde.
Tam tahıllı, siyezli, glutensiz — maalesef hepsi karbohidrat
Fasülye, Nohut, Mercimek vs — az yiyin, bunlarda da bol karbohidrat var
Süt — Sütün problemi içindeki yağ değil – tam tersine. İçindeki şeker. Ne kadar yağlı ise o kadar faydalı. Yarım yağlı kullanmayın onların şeker oranı yüksek olur. Onun yerine krema kullanın. Kahvenize krema koyun örneğin.
Unutmayın: Şekerinizi yükselten ve sizi şişmanlatan şey yağ değil şekerdir.
Bunların bazılarını az miktarda yiyebilirsiniz tabi – örneğin çorbaya koyulaştırıcı olarak un konur, bu kadar unun size pek zararı olmayabilir… (Gerçi onun yerine bile farklı koyulaştırıcı maddeler konabilir, Agar Agar, Kinoa veya Badem Unu gibi)
Nede ne kadar karbohidrat var diye merak ederseniz DiyetKolik web sitesi veya onun cep telefonu uygulaması son derece başarılı. Tavsiye ederim. Her gıdada ne kadar karbohidrat var hemen gösteriyor.
“Ama Doymam Ki?”
Bu kadar zaman yanlış beslendiğimizden dolayı doymayız sanıyoruz. Halbuki ilk sindirilen şeyler yine karbohidratlar, yani acıkmamıza en büyük sebep yediğimiz pilavın ekmeğin hemen sindirilip mideden gitmesi!
“Ekmek yemezsem doymuyorum” diyen birisini bulun (çok var) ve önüne kahvaltıda şunları çıkarın; 2 yumurta – sucuklu peynirli vs neli isterse. Yanında türlü cins peynir, ceviz, zeytin, domates, yeşillik, tatlı biber. Bunları yedirin, hala doymadıysa aynı şeyden daha yesin! Hem de bunlar onu öğlene kadar tok tutacaktır!
“Bunları Yemezsem Sağlıksız Olmaz Mıyım?”
Yoo – her türlü gereksinim zaten diğer gıdalardan karşılanıyor. Hatta aksine – enerjiniz bir artacak ki şaşacaksınız.
Bir tek şuna dikkat edin: İlk başladığınızda bu kadar sene hazırdan yemeğe alışmış vücudun yağ yemeğe geçmesi biraz sürebiliyor. Bu arada siz nezle gibi bir durumla karşılaşabilirsiniz – burun akması, boğaz ağrısı veya bana olduğu gibi baş dönmesi. Buna “Keto flu” deniyor. Bu vücudumuzun elektroliz dengesinin bozulmasından oluyor. Düzeltmek için 1) Bol su ve soda için, 2) Tuzlu gıdalar tüketin 3) Magnezyum ve potasyum içeren takviyeler alın. Özellikle turşu suyunu tavsiye ediyorlar! Zaten lezzetlidir, artık içmek için bir bahanemiz daha var! Bir süre sonra (3 hafta gibi) zaten vücut alışıyor ve bu şikayetler geçiyor.
Zamanla İyileşir Miyim?
İyileşmek göreceli bir terim: Sağlıklı olarak uzun süre yaşayabilirsiniz bu şekilde. Birçok gıdayı tüketebilirsiniz, ama pankreasınız hiçbir zaman şeker hastalığı ile tanışmamış birisi kadar iyi olmayabilir – yüksek kan şekeri ona zarar vermiştir. Ama “bir oturuşta bir tepsi baklava yiyebilir miyim?” diye soruyorsanız, merak etmeyin bir süre sonra canınız hiç onları istemeyecek zaten!
Bir de bunun üzerine egzersiz veya en azından günde 10 dakika yürüyüş eklerseniz neden 100 yaşına kadar yaşamayasınız ki? Trafiğe dikkat edin yeter 🙂
Sağlıklı günler dilerim.
Turgut Kalfaoğlu
Bu site ve içeriği Kalfaoglu İnternet Servisleri’nde barındırılmaktadır. 30 senedir güvenilir web tasarım ve barındırma hizmetleri sunuyoruz. Tüm ürünlerimizi www.kalfaoglu.net adresinde görebilirsiniz.
(Burada yer alan tüm bilgiler yazarın kendi düşünceleridir, sağlığınızla ilgili tüm konuları doktorunuza danışınız. Bu İnternet Sitesi içeriğinde yer alan tüm eserler (yazı, resim, görüntü, fotoğraf, video, müzik vb.) Turgut Kalfaoğlu’na ait olup, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır. Bu İnternet Sitesinin her hangi bir sayfasına girilmesi halinde aşağıda belirtilen şartlar kabul edilmiş sayılır. Bu şartların kabul edilmemesi durumunda İnternet Sitesine girilmemelidir)